30 Mayıs 2017 Salı

Sahibinden'de "Özel Ders" Kategorisi Açıldı

Sahibinden.com'da "Özel ders verenler" bölümü açılmış. Bence patronlu işlerde sürünmeye alternatif olarak bunu bir düşünebilirsiniz. Beceriniz olan bir şeyi öğretebilirsiniz.

Ama bu çok ciddi bir iş. Karşınızdaki insanın yeni bir şey öğrenmesine vesile oluyorsunuz. Hayatına önemli bir yön verecek bir kendini ifade alanı da kazandırma ihtimaliniz var, hayattan soğutacak bir dönemeçe sokma ihtimaliniz de var. Şahsen 'gitar dersi vereyim'e karar verdikten sonra en az 6 ay "Bunun müfredatı nasıl olabilir"in üzerinde çalıştım. Sonra bir en az 6 ay daha da, müfredat taslağının bundan sonrasını pratik eşliğinde oturtmak zorunda olduğumu düşünüp, isteyen eşe dosta ücretsiz ve düzenli gitar çalışması yaptırarak kendi kendime staj yaptım ve sonra da karşılığında maddi karşılık kabul etmek zorunda kaldığım gitar çalışmalarını yapmaya başladım.

İşinizi ciddiye aldıktan sonrası zor değil. Siz de patronlu işlerden kurtulma yöntemlerinden biri olan özel ders yöntemini başarıyla hayata geçirebilirsiniz. Bir meseleyi anlamak için, okulunu okumaya gerek yok; akademik yöntemlerden ilham da alıp kendiniz örneğin 1 sene boyunca bir meseleyi sistematik şekilde araştırabilirsiniz. Günümüzde bilgiye ulaşmak zaten kolay; geriye o bilgileri derleyip, toparlama becerimize kalıyor. 'Ders vermek' de bu bilgileri aktarma yolunu metodikleştirmek ve empati becerisi gerektiriyor sanırım en temelde.

Sonuç olarak Sahibinden'de özel ders verme ilanları kategorisi açılmış yani. Haberiniz olsun sizin de.. Ben verdim ilanımı. :-)

https://www.sahibinden.com/ilan/ozel-ders-verenler-muzik-enstruman-izmir-ozel-gitar-dersi-445581262/detay/

9 Mayıs 2017 Salı

Müzik Evrensel Midir, Yöresel Midir

MÜZİK EVRENSEL MİDİR, YÖRESEL MİDİR

Ben müziği anadiller gibi düşünüyorum biraz. Çoksesli Batı müziği dinlemeye alışmış biri; bağlamayla çalınan teksesli Anadolu türkülerini sıkıcı bulabilir veya uzun havalarda duygulanma yaşamaktansa müzikal açıdan derinliksiz, tatsız tuzsuz bulabilir. Bir Ortadoğulu da metal müzikten etkilenmeyebilir veya Afrika ritimlerinden, klasik Batı müziği orkestralarını dinlemekten zevk almayabilir. Yani bir Meksikalı'nın dilindeki bir kelime oyunu ona yaşadığı coğfraya ile bağlantılı şeyler çağrıştırdığı için veya başka deyişle 'yerel hafıza'sının çağrıştırdığı başka sayısız yerel sebeple çok güldürürken, onun çevirisinin bir Türkiyeli'yi çok güldürmeyebileceği durumuna benzetiyorum. Ama kimi insan doğduğu yerden bağımsız olarak, dünyanın çeşitli kültürlerine ait özgün müzikal yapılardan aynı anda zevk alabiliyor. Bir insanın doğduğu coğrafyanın çok uzaklarındaki bir kültürün dilini sonradan, deyimlerini anlayacak, o dilin konuşulduğu esas yerdeki insanlar gibi düşünebilecek kadar iyi seviyede öğrenmiş olması gibi.

Eğer müziği dinleyen birey, dünyanın ne kadarının müziğinden duygulanıyorsa, onun için müzik o kadar anlaşılırdır, evrenseldir ama bu bakış açısıyla yetinip "Müzik evrenseldir" deyip, geçemeyiz bana kalırsa. Örneğin bence şu hatalı bir çıkarımdır: Çoğunlukla teksesli müzik dinleyen bir birey, yanı sıra bir miktar dinlediği çoksesli müzikte bile belirgin bir ana melodinin ve vokalistin melodisinin bir melodik vuruculuğuna gönlü vurulan (tek bir ana melodiye veya vokaliste odaklanan teksesli müzik dinleyicisi alışkanlığıdır bence bu) bir dinleyicinin kırk yılda bir çok severek dinlediği bir piyano enstrümantalini dinlerken, aslında hiç kendi tarzı olmayan bir parçayı da nasıl beğenebildiğini, bu yüzden müziğin evrensel olduğunu söylemesi. Elbette her tarzdan birkaç örneğin bizi yakalaması mümkündür. Ama böyle örnekten yola çıkarak çoksesli müzik dinleyicisi de olduğumuzu söylemesi yanlış olur örnekteki birey arkadaşımızın. Bunun sağlamasını şöyle yapabilir: yarım saat, bir saat boyunca da benzer çoksesli anlayışla yapılmış, klasik batı müziği de dinlemekten zevk alıyor mu? O kadar uzun süre dinlemekten zevk alıyorsa ana melodinin altında giden bas yürüyüşünü, arpejleri, ritim çeşitlemelerine de odaklanıp dinliyordur ve bu birey arkadaşımız, o türden çoksesli bir müziğin de lisanını biliyordur, bir dinleyici olarak müzikal zevk tezgahında bu müzik türü de vardır. Biraz daha evrenselleşmiştir müzik dinleyicisi olarak. Ama dinleyici olarak 'müzik evrenseldir'e kanıt olarak, her coğrafyadan birer tane iyi eser örneğinden çok duygulanıyor olmak gösterilemez. Bir müzik türünden iki eseri çok seviyorsak aslında o müzik kültürünü, o müzik kültürünün dinleyicisinin dikkat ettiği öğelere dikkat ederek dinleyen bir dinleyicisi değilizdir. Bir şekilde bazı eserlerde bir araya gelmiş müzikal öğeler kombinasyonu bizi o esere çekmiştir, veya o eseri duyduğunda aklımıza gelen bir hatıra bile o eseri bize beğendiriyor olabilir.

Yani müzik evrensel değildir. Kaç müzik kültürünün dilini biliyorsak, bizim için o kadar evrenseldir ki, dünyadaki bütün müzik kültürlerinin dinleyici olabilecek kadar dilden anlamaya ömrümüz yetmez. Bir müzik kültüründen birkaç eseri seviyor olmamız o müzik kültürünün dinleyici olduğumuza kanıt olmaz. Her müzik kültürünün dinleyicisinin dikkat ettiği müzikal öğeler farklıdır. Bir black metalci ile bir heavy metalcinin bile dili, kültürü farklıdır. Black metalin çeşitli türlerinde ön plana çıkan öğe; vokal türü, şarkı sözleri ve enstrüman sound'larının kombinasyonunun yarattığı o eserin 'atmosferi'yken; klasik heavy metal müziğinin en ön plana çıkan öğeleri gitar riff'leri ve sololardır genellikle. Klasik heavy metal, bir 'gitar müziği'dir denilebilir esasen. Bir heavy metal dinleyicisi oturup da bir black metal albümünü dinlemekten pek zevk almaz yüksek ihtimalle. Şarkılarda vurucu gitar riff'leri, parlayan sololar arayacaktır kulağı muhtemelen. Fakat çok sevdiği black metal eserleri olabilir. "Ben her türden müzikte birkaç örnek seviyorum, ben her tür müziğin dinleyicisiyim" önermesi yanlıştır.

Anlatımımın gidişatının daha az kafa karıştırıcı olması için sonda söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim: "Burada doğmuş olup, 3000 kilometre uzaktaki yerelin müziğinden bir örneğe heyecanlanıyor olmak müziğin evrenselliğine kanıt değildir; aslında yöreseldir" diyeceğim.



Yerel müzikler ve yerel diller arasında analoji kurup hemen ardından neden mi sürekli hayati önem atfediyorum? Sıcak coğrafyaların çöllerinde -her ne kadar insanla hayvanın böyle bir arasında sömürü ilişkisi kurmasını onaylamasam da- ulaşımlarını deve ile sağlayanların coğrafyasında müziğin ritminin aksak olması veya vurgu anlarının değişikliğinden ötürü kulağa bir deve yürüyüşünün çıkardığı ses gibi aksak gelmesi; veya benzer şekilde Batı'daki ulaşım için sömürüye maruz kalan hayvanın atlar olması ve onların temposunun kulağa aksak olmayan bir ritimle gelmesinin (dıg-dıgı, dıg-dıgı / dıgı-dıg, dıgı-dıg) Batı ve Doğu müziklerindeki ritim anlayışı farkına etken olması, bir coğrafyada hava sıcaklığı, coğrafi koşul farklılığının o bölgenin müziğine nasıl yansıdığına dair akılda kalıcı bir örnek olarak dursun bence kenarda. 1861-1865 arasında gerçekleşen Amerikan iç savaşı sonrasında dağılan askeri bandoların enstrümanları yerel halkın ucuza ve kolayca ulaşabildiği bir eğlence aracı haline gelmesiyle jazz müziğinin gelişmeye başlaması veya Türkiye'de, Adana'daki İncirlik üssünden dolayı 1954 yılından itibaren o şehirde bulunan Amerikalı askerler görevlerini tamamlayıp geridönerlerken plaklarını, dergilerini, gitarlarını yanında taşımayıp, Adana'da bit pazarlarına bırakmayı tercih etmelerinin Adana'nın İstanbul, Ankara, İzmir'den sonra Batı müziği üzerine en çok müzisyen çıkaran il olması ve muhtemeldir ki yine bu sebeple Adana'nın çok sayıda Anadolu Rock'çı grup çıkarmasıyla bilinmesinin[1] de bir coğrafyanın geçmişindeki olayların o bölgenin müziğine yansıması örneği olarak bir başka köşede dursun aklımızda bence yine. Tıpkı soğuk ülkelerde "kar" kelimesinin çok daha fazla halinin isminin olması gibi üretilen-dinlenilen müziklerin ve konuşulan dillerdeki tüm detayların o coğrafyanın tarihsel öykülerini nasıl bir bellek olarak günümüze taşıdığını, nasıl dünyamızın hafıza yığınını zenginleştirdiğini görüyoruz bu örnekleri bir çıkarıma bağlarsak. Bu meselenin önemine dair şüpheniz kaldıysa sizi bir de Sibel Özbudun'un dil üzerine örneklemelerini dinlemeye davet ediyorum:

"(...)Oysa dilbilimciler, antropologlar ve yeryüzünün kültürel çeşitliliğiyle ilgili herkes bilir ki her dil bir kültürel evreni gizler bağrında. (...) Örneğin denizle içli dışlı yaşayan Tahitililer yüzlerce balık tür ve çeşidini bir solukta sayabilir, dahası, insanları balık davranışları doğrultusunda sınıflandırabilirler… Kuzey Kutup bölgelerinde yaşayan Samiler (Laponlar) ise 0-6 ay, 6 ay-1 yaş, 1-1.5 yaş, 1.5-2 yaş, 2.-2.5 yaş. vb. erkek ve dişi rengeyiklerini ayrı adlarla adlandırmaktadır. Samiler rengeyiklerini ayrıca “donları”na, boynuzlarının biçimine, ayaklarına, huylarına göre de sınıflandırırlar. Samiler yanı sıra, bizim kar deyip geçtiğimiz kavram için de zengin bir terminolojinin sahibidirler: cahki, örneğin, “sert kartopu”nu, geardni “ince kar tabakası”nı; gaska-geardi, “kar tabakası”nı; gaska-skárta “sert kar tabakası”nı; goahpálat “karın yoğun yağıp şeylere yapıştığı kar fırtınası”nı; guoldu “rüzgârın şiddetli olmadığı ama yoğun kırağı yağdığında yerden yukarı doğru havalanan kar”ı vb. vb. tanımlar. Ya da Mikronezya dillerinden Kiribati’de sayılar 66 farklı tarzda sınıflandırılabilmektedir. Veya Hopi dilinde zaman, Batı dillerinden çok farklı biçimde kavramsallaştırılmaktadır: tezahür eden ve tezahür olan. İlki duyumlar aracılığıyla deneyimlenen fiziksel evreni, geçmişi ve şimdiki zamanı içerirken, ikincisi ise akılda varolanı (biaztihi Kozmosu, aklı ve ‘gelecek zaman’ olarak tanımlanabilecek kipi) içerir. Bu örnekleri sonsuz ölçüde çeşitlendirebiliriz. Ve örnekler çoğaldıkça dillerin yitip gitmesinin nasıl bir kültürel kıyım (ethnocide) olduğu daha iyi çıkar ortaya." (Sibel Özbudun, "Dilsel Çeşitlilik Mücadelesi Küresel Kapitalizme Karşı Mücadeleye İçkindir", 19 Şubat 2012 tarihinde İstanbul AKA-DER’in düzenlediği “Anadil ve Halklar” başlıklı panelde yapılan konuşmadan) [2]

Müzik tıpkı diller gibi yereldir bence. Diğer müzik türleriyle mutlaka etkileşimi her zaman olacak ve ortaya füzyon (kasıtlı etkileşimli) eserler de her zaman çıkacak ve çıkmalıdır bence. Ama birileri tarafından da tüm yerellerin müzikal tarih yolculuklarında daha önce yapılmış örneklerin her evresinin de kayıt altında tutulması, saklanması da önemiyle elbette. Kendisine yerellik özelliğini katan tüm öğeleri de kayıt altında tutmak gerekir. Kaybolmaması gerekir. Çünkü yerel müzikler kaybolursa, yerel hikayeler de kaybolur. Geçmiş kaybolur. Toplumların, coğrafyaların bellekleri kaybolur. Tüm yerel renkler korunmalı ve bu yerel renkler tüm dünyada bir arada da yaşamalı. Bir araya gelmeli, birbirleriyle alışverişlerde de bulunmalı. Dünyadaki folk müziklerden yapılan füzyonlar ayrı birer yaratıcılıktır, güzeldir, ama folk müziklerin saf halleri tamamen silinirse ve dünya müzikleri füzyonlaşırsa; tüm renklerin karışımından tek bir renk ortaya çıkar, tüm dünya müziklerini herkes anlar ama gökkuşağı gibi bir geçmişi olan tüm dünya beyaza boyanmış olur. Tıpkı coğrafyadaki azınlık dillerin yok edilmeye çalışılıp "tek dil"in dayatılmasının başarıya ulaşacağı tüm coğrafyaların olacağı gibi.. Tıpkı herkesin kendi özgün rengiyle kendini ifade eden tercihlerde bulunacak milyarlarca birey yerine, kendi işlerini kolaylaştırmak için bütün propaganda olanaklarıyla beğeniyi tektipleştirip birkaç büyük talep oluğunda gruplanmış müşteri sürüsü yaratmak isteyen kapitalizmin deneyimlerken de ('tüketmek' demek istemem burada), üretirken de yaratıcılıklarımızı körelttiği dünyamızım renksizleşmeye başlaması gibi.. Renkli müstakil evlerimizin yerini, gri apartmanların alması gibi..


Bora ŞAHİNKARA
2016-08.05.2017

[1] Son iki örnekteki Jazz'ın doğuşunun Amerikan içsavaşı ile ilgisi ve Adana meselesine dair bu bilgiler Güven Erkin Erkal'ın hazırladığı "Türkiye Rock Tarihi - 1" kitabındandır. (Esen Kitap, 2013)
[2] http://borasahinkara.blogspot.com.tr/2015/02/okuma-sibel-ozbudun-dilsel-cesitlilik.html